TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! MEVLÜT TEZEL, YÜKSEL AYTUĞ, ALİ EYÜBOĞLU VE PINAR KARAHAN BUGÜN HANGİ KONULARI YORUMLADI?..

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! MEVLÜT TEZEL, YÜKSEL AYTUĞ, ALİ EYÜBOĞLU VE PINAR KARAHAN BUGÜN HANGİ KONULARI YORUMLADI?.. 18 Kasım 2016 - 08:19 | Güncelleme:

MEVLÜT TEZEL – SABAH

KADINLAR İÇİN İETT GECE DÜZENLEMESİ

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi'nin CHP'li üyesi Esin Hacıalioğlu, İETT otobüslerini kullanan kadın yolcuların belirli bir saat diliminden sonra istedikleri noktada iniş yapabilmelerini, varacakları noktaya daha yakın mesafede inmelerinin kadının sokakta şiddete maruz kalma olasılığını düşüreceğini belirterek bir önerge sundu.

Hacıalioğlu, İETT otobüslerinin saat 22:00'dan sonra kadınları güzergah üzerinde istedikleri yerde indirmesini önerdi.

İyi niyetle yapılmış bir öneri. Fikir başta güzel gözüküyor ama bu uygulamanın kadına yönelik şiddeti azaltacağına inanmıyorum. Hatta sakıncalı sonuçlar bile doğurabilir. Bu uygulama sayesinde kötü niyetli insanlar, peşlerine düştükleri kadınların çalıştıkları iş yerlerini, kaldıkları evleri daha kolay bulabilirler.

Ayrıca otobüslerin, istedikleri her yerde durabilecekleri güvenli yollar her güzergahta var mı? Ya da kadın yolcular trafik güvenliğini hiçe sayacak yerlerde de inmek isteyebilir... Koskoca otobüsü, minibüs gibi kullanmak kazalara neden olabilir!

İETT, kadın yolcuları evine kadar bıraktı diyelim; evdeki erkek şiddeti ne olacak? Böyle garip öneriler yerine daha kalıcı çözümler üretilse keşke. Örneğin; tacizcilerin, tecavüzcülerin, kadınları öldürenlerin hak ettikleri cezaları almaları sağlansa daha iyi olmaz mı? Kadına yönelik şiddet ve taciz, en başında bir kültür sorunudur. Bu sorun adil bir hukuk sistemi ve doğru eğitimle çözülür.

 

YÜKSEL AYTUĞ – SABAH

GÜNEŞ UMUTTUR

 

Ne demiş şair? 'Yeter ki gün eksilmesin penceremden...'

İçimizi yeniden umutla doldurmak için her sabah penceremizden güneşin doğuşuna şahitlik etmek yeter de artar. En umutsuz anımızda dudaklarımızdan dökülen 'Gün doğmadan neler doğar' beklentisi de bu umudun yansıması değil midir? Demez miyiz, zorlukların arifesinde 'Her karanlık çıkar elbet aydınlığa' diye... Dualarla birlikte inanmaz mıyız, her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı olduğuna?

Hakkari... Şemdinli... Son yıllarda hep yüreğimizi kavuran acı haberlerin geldiği o uzak yerleri yakın eden, yüreğime su serpen, penceremde doğan güneş gibi içimi ısıtan habere bültenlerin sonunda, gazetelerin iç sayfalarında rastladım. Günyazı Köyü Çalışkanlar Mezrası'nda sözleşmeli öğretmen olarak görev yapan Jinda Taş, bakmış ki öğrencilerin üstü başı dökülüyor, o soğukta okula terlikle, delik çorapla geliyorlar, hemen internet üzerinden bir yardım kampanyası başlatmış. Sosyal medyadaki yardımseverlerin oluşturduğu Güneş Umuttur Grubu da çağrıya büyük destek verince, toplanan yardımlar kısa sürede öğrencilere ulaştırılmış. Haberin buraya kadar olan kısmı 'rutin' gibi görünüyordu. Ama ya sonrası?Yepyeni, sıcacık montlarını kuşanan, ayaklarına gıcır gıcır botlarını geçiren öğrenciler, yüzlerindeki o kocaman gülümseme ile topladıkları birer avuç cevizi, yardımseverlere gönderip teşekkür etmişler. Avuç avuç cevizleri, sepete doldururken adeta teşekkür etmeye doyamıyorlardı.

Haber bültenindeki o 20 saniyelik görüntü bana yetmedi. Açtım, internet sitelerinde defalarca izledim. Her izleyişte umudun içimi ısıtan havasını ciğerlerime doldurdum. Yörelerine yol, bina yapmak için gelen inşaat şirketlerinin dozerlerini, kamyonlarını yakan uğursuzlara en büyük cevaptı çocukların teşekkür cümleleri...

Yardımseverlik büyük bir erdemdir. Ama teşekkür etmek de öyle... Hele teşekkür, bu kadar ince, zarif, naif ve içten olunca...

Bir kez daha anladım ki bu ülkenin iki ucunu birbirine yardımseverlik, sevgi ve minnet bağlayacak. Fırtına ne kadar şiddetli olursa olsun, gerektiğinde bir 'ceviz kabuğuna' doluşup kurtulacağız bu Nuh tufanından... Yeter ki gün eksilmesin penceremizden...

 

ALİ EYÜBOĞLU – MİLLİYET

YOLCU GEMİSİNDE PARANIN KAPTANI ANKARALI HÜLYA

 

Mariner of the Seas ile çıktığımız Singapur - Malezya - Phuket yolculuğunda, geminin “para kaptanı”nın genç ve güzel bir Türk kadını olduğunu öğrendim.

1.200 personelin çalıştığı, aylık cirosu 10 milyon doları aşan, dünyanın en büyük 10 gemisinden birinde finans müdürlüğü (CFO) önemli bir görev. O yüzden kendisiyle tanışmak ve kariyer öyküsünü dinleyip yazmak istedim.

 

Royal Caribbean Türkiye İletişim ve Pazarlama Direktörü Cihangir Canıyılmaz aracılığıyla tanıştım Hülya Binacı’yla.

Phuket’ten Singapur’a dönüşte uzun uzun sohbet ettik Ankaralı denizciyle.

13 yıl önce Royal Caribbean’ın, Miami’de çalışan ve o dönem dünyanın en büyüğü olan gemisinde resepsiyon elemanı olarak işe başlayan Binacı, Ankara Üniversitesi İtalyan Filolojisi mezunu.

Üniversite yıllarında İngilizce ders vererek iş hayatına atılan Binacı, sonrasında Türkiye’de turist rehberliği, tur operatörlüğü ve otel yöneticiliği yapmış.

İtalyanca, İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Binacı, dünyanın neredeyse tamamını gezmiş.  

“Evleneceğim kişi de beni Bora Bora’ya götürürse dünyada görmediğim yer kalmaz” diyen Binacı’ya bugüne kadar niye evlenmediğini sorunca, yanıtı şu oldu:

“Unuttum.” 

40 yaşındaki Binacı, çoğunlukla erkeklerin çalıştığı denizcilikte nasıl başarılı olduğunu ise şöyle anlattı:

“Cruise işi çok kurallı, ama bir o kadar da özgür bir ortam. Bir kadın ve Türk olarak yıllarca ayakta kalıp, kariyer yapmak çok zor. Stresi ve iş yoğunluğunu hep pozitif okudum ve de çok çalıştım. Bu yolculukta etrafıma mecburen kalın ve yüksek duvarlar ördüm.”

Binacı’nın işi zor ama kazancı iyi. “Sigaram, içkim yok. Giyinmeyi severim. Ayakkabıya, çantaya, kıyafete para harcarım ama yatırım yapmayı da ihmal etmem” diyen Binacı’nın hedefi ileride Ankara’da ofis açıp, tur operatörlüğü yapmak.

Kaptanlar gibi her limanda bir sevgilisinin olup olmadığını sorduğum Binacı, “Ben o denizcilerden değilim” dedi ve ekledi:

“Her limanda bir sevgili yerine, sosyal medyadan her limanda bir fotoğraf paylaşmayı ve yer bildirimi yapmayı tercih ediyorum.”

PHUKET ADASI’NDA FETÖ DOLARLARI

Türkiye’den binlerce kilometre uzaklıktaki adada Kata Türk ve İstanbul adlı iki restoran karşı karşıya. Çünkü Türklerin yeni gözdesi Tayland’ın Phuket’i.

Bir uçtan bir uca 40 km olan adada her mevsim yaz. Deniz, kum, güneş şahane, üstelik ucuz.

Singapur, Kuala Lumpur, Bangkok’a direkt uçan THY, Phuket’in yeni yapılan havalimanına da uçmaya başlarsa Türkiye’den ilgi daha da artar bu adaya.

Phuket Adası’ndan ayrılmadan cebimde kalan 220 Tayland Bahtı. Gördüğüm ilk döviz bürosunda dolara çevirdim o paraları. 

Görevli altı dolar verdi bana.

Gemiye dönüp ceplerimi boşaltırken bir kurt düştü içime, acaba birer dolarların içinde FETÖ’cülerin paraları olan F veya J serisi var mı diye?

Altı doları kontrol ettim ki yok böyle bir şey!

Altı dolardan ikisi F serisi, biri J serisi çıktı.

Ya Amerika’da bayağı bastı bu serilerden ya da FETÖ’cüler ellerindeki 1 dolarları Phuket’te piyasaya sürdüler.

Onlarla Türkiye’ye dönecek halim yoktu, gemide anında çıkardım o dolarları elimden.

GÜNÜN SÖZÜ

Dik dur ve gülümse; bırak neden gülümsediğini merak etsinler. (Che Guevara) 

 

PINAR KARAHAN – VATAN

TAM KIVAMINDA!

 

Cemal (Özcan Deniz) işine aşık, lüksü seven, karizmatik, genç kadınların bile ‘Hayır’ diyemediği 44 yaşında bir adam. Kendine ait ‘CEMAL-ET’ lokantasını büyütmek, daha iyi bir mekana geçmek tek hayali. Yıllardır bunun için uğraşıyor. Varlığını yıllar sonra öğrendiği ve bir türlü kabullenemediği 19 yaşındaki oğlu Mahmut (Mesut Can Tomay) ile birlikte yaşıyor. Dışarıdan mükemmel görünen bu hayata biraz yakından baktığımızda aslında o kadar da pürüzsüz olmadığını fark ediyoruz. Cemal, yalnızlığını, yaptığı hataları saklamayı başaran bir adam. Çapkınlığı ile tanınıyor. Kendine kurduğu yeni hayatında hep yukarıya çıkmayı hedefliyor ve dönüp arkasındaki yığına bakmamayı tercih ediyor.

Yasemin (Nurgül Yeşilçay) ise yılların yorgunluğunu gözlerinde görebildiğimiz, tartışılmaz bir güzelliğe sahip 40’lı yaşlarında bir matematik öğretmeni. 17 yaşındaki kızı Çiçek (Afra Saraçoğlu) ile kurduğu kendi dünyasında tek hayali sorunsuz bir yaşam sürmek. Ancak, güzel kızının gün geçtikçe yeni arkadaşlar edinmesi Yasemin’i endişenlendirmeye başlıyor.

Sosyal medyada başlayan aşk

Birbirinden farklı dünyalarda yaşayan Cemal ve Yasemin’in tanışması oldukça ilginç. Çocukları internet üzerinden görüşürken bir anda bu görüşmeye dahil oluyor ve uzun uzun sohbet ediyorlar. Yanlış anlaşılmalar sonucu yakınlaşan ikilinin birbirlerine açılması da pek uzun sürmüyor. 40’lı yaşlarda yaşanabilecek olağanüstü bir aşkla başbaşa bırakıyorlar bizi. Ancak, bu kadar birbirine zıt, biri küçülmek isterken diğeri hep büyümeyi düşleyen bu ikilinin aşkları nasıl ilerler? Kim kendi hayallerinden vazgeçip diğerinin dünyasına geçiş yapabilir?

Genç yıldız Mesut Can

Özcan Deniz ve Nurgül Yeşilçay’ı ‘Asmalı Konak’dan 13 yıl sonra bir araya getiren ‘İkinci Şans’, ister istemez akla Seymen Ağa ve Bahar’ı getirse de filmi izlerken hemen unutmamızı sağlıyor. Karşımızda yine birbirine çok aşık ama tamamen farklı karakterler var. İkilinin oyunculuktaki başarısı ve enerjisi, ilk dakikalardan itibaren konuya ısınmamızı sağlıyor. Fakat, ne yalan söyleyeyim filmde yıldızı parlayan isim Cemal’in oğlu Mahmut’u canlandıran Mesut Can Tomay oluyor. Genç oyuncu o kadar rahat, o kadar içten oynuyor ki normal konuştuğu sahnelerde bile izleyici kendini tutamayıp gülüyor ya da hüzünlenebiliyor.

Filmin açılış sahnesi için de ayrıca tebrik etmek istiyorum. Lokantanın mutfağında geçen sahneler, oldukça enerjik bir giriş yapmamızı sağlıyor filme. Film boyunca da hem duygusal hem komik sahnelerle kopmamız engelleniyor. Kısacası, Deniz şarkıcılıktan sonra atıldığı sinema dünyasındaki yükselişini, hem bir oyuncu olarak hem de senarist ve yönetmen olarak sürdürmeye devam ediyor.

Çimen yeşili gözleri ve derin bakışları ile gönüllerde taht kuran Yeşilçay’ın makyajı çok dikkatimi çekti. Günlük ev hayatının gösterildiği sahnelerde bile ağır makyajlı halleri bana abartılı geldi.