ST: Nasılsınız? Çalışmalarınız yoğun bir şekilde devam ediyor, Neye dahilsek karşımıza o frekanstan kapılar açılır. Diye bir açıklamanız var bunu biraz açar mısınız?
Teşekkür ederim iyiyim. Yaşamım boyunca şunu gözlemledim ki zihin ve ruh neye meyilliyse, beden otomatikman onları takip ediyor. Dolayısıyla kendi içsel davamızda hangi çemberlere dahilsek, o çemberlerde mevcut olan tüm moleküller bize yavaş yavaş bir şeyler anlatmaya başlıyor. Bahsettiğim frekans -eşittir- algılarımızı tetikleyen bu moleküller. Bunu algıda seçicilik olarak da düşünebilirsiniz.
ST: Son kitabınız “Dahil”de felsefe ve din arasındaki ilişkiyi yıldızları
hiç barışmayan iki apartman komşusuna benzetmenizin sebebi nedir?
Burada kastettiğim kitle dindarlar değil, dinciler. Onlar binadaki tüm
sorunların kaynağını sürekli apartman yöneticisine yükleyenler. Felsefe
ile ilgilenenler de olay çıkmasın diye hoşgörüye sığınan, hafif sinik
fakat her daim mağrur apartman sakinlerini temsil ediyorlar. Din olgusu
kutsaldır, esas çıkış noktası olan Allah sevgisini korkuya çeviren veya
benimki seninkini döver mantığına sahip olan her bakış açısı inançlı ve
vicdanı gelişmiş olan insanları kaygılandırır çünkü zamanla yaşamı
yüzeysel ve şekilsel olarak algılama riski doğar. Oysa felsefe çok başka
dehlizler sunar zihin haritalarımıza. En güzel tarafı ise hiçbir fikrin
bir diğerini çürütmek için savaşmamasıdır.
ST: Dünya şu sıralar iki kişilik bir yarışta üçüncü olmuş gibi
hissedenlerle dolup taşıyor diye bir açıklama yaptınız Instagram
hesabınızda. Peki bu terim ne anlatıyor, biraz bahseder misiniz?
Öyle insanlar tanıdım ki, bana göre hiç hak etmedikleri yerdeler. Ve
öyle insanlar tanıdım ki en olası işleri bile son anda ters yüz
edebildiler, dolayısıyla istemeden de olsa hem kendilerine hem de
çevrelerine bilimum üzüntüler yaşattılar. Yıldızları o kadar alçakta ve
sönüktü ki, onlar gün geldi iki kişilik yarışta bile üçüncü olmayı
başarabildiler.
ST: Altı yıl önce kurduğunuz Yaratıcı Yazarlık Atölyesi eğitimleri sizin
kendi ders kitaplarınız ve özel olarak tasarladığınız eğitim
metaryelleri ile gerçekleşiyor. Bu sizin için tecrübeyi transfer etme
ihtiyacı mı? Yoksa kendinize bilgi paylaşmayı hedeflediğiniz bir nevi
yaşam alanı mı yarattınız?
Aslında yazarak şifalanmak isteyenler için kurdum bu atölyeyi. Yazıyla
temasa geçmek kimi zaman üzeri şekerle kaplanan, kimi zaman da
çekirdekleri ezilen bir elmanın her detayını incelemek gibidir. Olgunluk
derecesine göre damakta değişik lezzetler bırakan bu elmaların doğal
yansımaları farklı suretlerde karşımıza çıktığı zaman mest oluruz. Her
açıdan inişli çıkışlı bir yolculuktur bu. Eğitimlerime katılanlar
elmanın her çeşidine tutku ile bağlanmış, reçelinden turtasına, hatta
ekşi sosuna kadar her türlü reçeteyi bizzat denemek isteyen kişiler…
Mecaz bir yana, vermiş olduğum eğitimler daha çok kurgunun aritmetiğini
keşfetmek adına bir miktar bilinç geliştirmiş bireyler veya kurumlar
tarafından tercih ediliyor. Aynı patikadan daha önce defalarca geçmiş
biriyle yola çıkmak isteyen, kurmaca sanatının inceliklerini farklı
açılardan keşfetmeye hazır olan kişilerle bir araya gelmek gerçekten
heyecan verici.
ST: Spor ve beslenme ile ilgili neler yapıyorsunuz, paylaşır mısınız
bizimle?
Sadece yürüyüş ve esneme egzersizleri yapıyorum. Bol bol su içmeye ve
renkli besinler tüketmeye özen gösteriyorum. Özel olarak yaptığım veya
ilgi duyduğum herhangi bir spor dalı yok.
ST: Okurlarınız ile sosyal medyadan sürekli iletişim halindesiniz
gözlemleriniz paylaşımlarınız nasıl geri dönüşler almanızı sağlıyor?
Okurlarım ve eğitim verdiğim kişilerle sürekli irtibatta olmak mutluluk
ve gurur verici bir his. İlk kitabım yedi yıl önce, son kitabım ise iki
yıl önce çıkmış olmasına rağmen her gün yeni sahiplerine ulaşan, iyi ki
yazmışım dediğim bu beş kitabı gönlümden geldiği gibi kendi kaderlerine
bıraktım. Her şey gibi bu paylaşımların da zamanla kendiliğinden oluşan,
ortak müşterekleri olan bir alana dönüştüğüne şahit oldum. Bu alan çok
büyük olmayabilir, ne de olsa önemli olan düşüncenin herhangi bir
boyutta bir etki alanı olmasıdır ve tecrübeyle de sabittir ki özü sağlam
olmayan hiçbir şey sağlıklı büyümüyor.
Türkiye'deki yayıncılık sektörüyle ilgili düşüncelerinizi paylaşır
mısınız?
2000'li yıllardan önce her şey çok farklıydı, sadece belli başlı
yazarların kitapları geleneksel yayıncılık yöntemleriyle okur
kitlelerine ulaştırılırdı. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, kitap
basımı kolaylaştı. Artık her isteyen kitap yazabiliyor ve bir şekilde de
yayınlatabiliyor. Orta ölçekli yayınevleri bu konuda pek seçici değil
çünkü ayakta kalabilmek için her ay belli bir yayın kotasını doldurmak
zorundalar. Yeni yazarlara şüphe ile bakılan günümüzde, A sınıfı
dediğimiz köklü yayınevleri de yeni yazarları desteklemeye hiç hevesli
değil. O zaman bu denklemde gözümüze şu gerçek çarpıyor; yazar-yayınevi
ilişkisi aslında tuhaf bir kovalamaca ve yeni yeteneklere yatırım yapan
yayınevi sayısı gün geçtikçe azalıyor. Bu durumda gerçek yeteneklerin
harcanmadan ortaya çıkabilmesi de çoğu zaman mucizeye eş değer oluyor.
En büyük sorun, doğru hedef kitlelere doğru tanıtım metotlarının
uygulanmamış olması.
ST: Pek çok felsefe ile ilgilli araştırmalar yapan bilgi sahibi biri
olarak yaşam felsefeniz nedir?
Kadere inanıyorum ve bireysel astrolojik haritalarımızın hayatımız
üzerinde her seferinde şaşmaz bir etkisi olduğunu gözlemliyorum. Eylem
ve düşüncelerimi birbirleriyle uyumlu kılma çabam sanırım hep devam
edecek. Her gün kendine has ayrı bir öğreti sunduğundan dolayı olsa
gerek, yeniliklere açık olma sınırlarımı esnetme arzum eskisinden çok
daha yoğun.
ST: Bir romanın ortaya çıkması ne kadar ne zamanınızı alıyor?
Ortalama bir sene sürüyor, o da ateş ilk günkü kadar yoğun ise… Momentum
denilen anlık fişeklemeler, zinciri bozmadan ruhunuzda bir nota
oluşturmuşsa, heyecan ve istek uzun süre yanınızda kalıp size eşlik
edebiliyor. Yoğun ve derin çalışmanın gücüne inanıyorum, uzun zamana
yayılan düşünceler -bir şekilde yine zamanın etkisiyle- yavaş yavaş küle
dönüyor.
ST: Lüset Kohen Finsi en iyi anlatacak 3 kelime nedir?
Empati, gözlem, girişimcilik.
ST: Kendinizde en sevdiğiniz yönleriniz neler?
alternatif bakış açılarımı seviyorum, önyargısız olmaya çalışma gayretim
de aralıksız devam ediyor. Bazı şeyler istediğim gibi yürümediğinde suçu
başkalarında değil sadece kendimde arıyorum. Fakat hemen sonra bunu çok
sert bir yaklaşım olarak hissediyorum, bazen suçun başkalarında olduğu
gerçeğini de göz ardı etmeden kendime daha iyi davranmaya karar
veriyorum. Sanırım kendimde en sevdiğim yönler bunlar.
ST: Günümüzdeki aşk sevgi ve ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Peki 'Sizin özel hayatınızdan ' biraz bahseder misiniz?
Günümüzde özel ilişkiler, tarih boyunca olduğu gibi. Aynı. Arka fon ve
erişim düzeyi haricinde değişen hiçbir şey yok. Şimdiye kadar bildiğim
veya gördüğüm tüm ilişkilerde kişinin duygusal, kültürel ve zihinsel
gelişimine bağlı olarak özel ilişki olgusu değişkenlik gösteriyor. Bana
gelince, denge unsurunun hayatın en önemli mutluluk sırlarından biri
olduğunu keşfetmiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki yirmi yıllık
evliliğimde her gün eşimle birlikte birbirimizin hayat akışına göre uyum
sağlamaya çalışıyoruz. Her şey normal seyrinde devam edebilsin diye
heriki tarafın da eşit çaba göstermesi şart. Denge bozulunca matematik
de aynı hızla bozuluyor. Bu mesele, kader denilen denklemin artçı
şoklarıyla eş değer bir kavram gibi geliyor bana.
ST: Metanoia adını verdiğiniz bir hayal gücü geliştirme metodunuz var,
bu çalışma nasıl gerçekleşiyor?
Metanoia aynı zamanda zihin yogası olarak kullanabileceğimiz bir teknik.
Görsel uyarıcılarla çok kısa bir sürede sizi seçim yapmaya yönlendiren
ve ister istemez hayal gücünüzü esneten bu yöntemle daha önce hiç
duyulmamış veya denenmemiş seçimlere ulaşma fırsatını keşfediyoruz.
Uykuda olmadığımız her an, beyin nöronlarımız bizi sürekli seçim yapmaya
zorlarlar. Özellikle stres altındayken aniden ateşlenen bu nöronlar
doğal olarak zihinde depolanmış mevcut verilere göre hareket ederler.
Yaşarken aldığımız tüm kararlar veya içimize çektiğimiz her nefeste
yaptığımız onlarca farklı tercih sırf bu yüzden hayatımızı ya
kolaylaştırıyor ya da işi iyice çıkmaza sürüklüyor. Duygularımızın,
tecrübelerimizin ve zihin tarafından kayıt altına alınmış tüm yaşam
kesitlerimizin toplamı da 'Seçenekler Dosyası' adı verilen özel bir
depolama alanında muhafaza ediliyor. Bu depolama alanını bir nevi
yazılım veya sürüm olarak da düşünebilirsiniz. Sinema, tiyatro ve
edebiyatın hammaddesi olan kurmaca düzeni üzerine kafa yoran bir birey
için hayal gücünün yeterince esnemiş olması bu yolculuğun olmazsa
olmazıdır.
ST: Peki ya siz insanların ruhlarına dokunurken kendi ruhunuzu dinamik
tutmak için neler yapıyorsunuz?
Eğitimler ve söyleşiler düzenleyerek insanlarla bir araya gelme tutkum
son yıllarda daha ağır basıyor. Tecrübelerimi aktarma konusundaki
isteğim de yakıcı sayılır, olumlu anlamda bir yakıcılıktan bahsediyorum.
Haftada iki veya üç kez seminer ve eğitim düzenleyerek kendimi de
şifalandırıyorum. Huzuru bilgi ve bulgu paylaşmakta buldum diyebilirim.
ST: En son okuduğunuz kitap hangisi?
Spinoza Problemi / Irwin D. Yalom
ST: Dünya'da ve ülkemizde severek okuduğunuz yazarlar var mı?
Stefan Zweig, Joanna Bourke, Milan Kundera ve Zülfü Livanelli'nin
kitaplarını seviyorum.
ST: Roman veya kısa öyküler yazmak isteyen birine ilk 3 tavsiyeniz?
Disiplin, donanım ve ön hazırlık. Bu muhteşem üçlü birbirlerinden
ayrılmamaya and içmişlerdir çünkü biri olmadan bir diğerinin değeri gün
yüzüne çıkamaz. Ortaya yeterince pişmiş bir eser çıkarmak isteyenler,
hamama girince şıpır şıpır terlemeyi göze almalıdırlar. Emek vererek
akan her ter, hamam taşına tutku, tatmin ve huzur damlaları olarak
düşecektir.
ST: Son olarak ucankus.com okurlarına neler söylemek istersiniz?
Herhangi bir konuda hedef belirlerken gerçekçi olmalarını, çevrelerini
genişletmelerini ve sorunlara karşı her zaman alternatif çıkış yolları
üretmelerini tavsiye ederim.