ALİ EYÜBOĞLU: "ELİF ŞAFAK’IN İTİRAFI VE HANDE BERMEK’İN SÖZLERİ"

ALİ EYÜBOĞLU: "ELİF ŞAFAK’IN İTİRAFI VE HANDE BERMEK’İN SÖZLERİ" 16 Ekim 2017 - 08:10 | Güncelleme:

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

ALİ EYÜBOĞLU-MİLLİYET

ELİF ŞAFAK’IN İTİRAFI VE HANDE BERMEK’İN SÖZLERİ

Sizi bilemem, ama ben ilginç bir ‘Pazar’a uyandım. Sabah peş peşe iki şok yaşadım. Neden mi?

Birincisi; yazar Elif Şafak’ın “biseksüel” olduğunu itiraf ederken söyledikleri:

“Her zaman azınlıklar, LGBT ve kadın haklarını savunan yazılar yazdım. Ancak bu konuşmaya hazırlanırken; biseksüel olduğumu insanların içinde konuşma cesareti gösteremediğimin farkına vardım. Çünkü karalama, alay, nefret ve damgalamaların peşimden gelmesinden korktum.”

Bu itirafın yarattığı şok geçmeden Hande Bermek’in, Posta’dan Alev Cimin Gürsoy’a verdiği röportajda söyledikleri, depremin üstüne tsunami gibiydi.

Bodrum’da teknede, kendisi gibi evli olan abisinin kızı Burcu Başoğlu Kabadayı ile uygunsuz vaziyette yakalanan eşi Murat Başoğlu’ndan boşanan Bermek’in söyledikleri özetle şöyle:

“Murat beni değil, kendini aldattı. Bunun da sonucuna katlanacak. Yuvası yıkıldı işte. Murat’ı sevdim, seviyorum, seveceğim. Murat da beni seviyor.

18 senedir tanıdığım Murat, bu olay sonrası çok değişti, çok olgunlaştı.

İnsanlar artık yakamızdan düşşün. Bizim oğlumuz var.

Olayın ilk başlarında Burcu ile konuştuk. Çünkü onun da çok büyük desteğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Burcu, bilgili ve yetkin bir kadın. O da bir insan ve o da linç edildi.”

İnsanların cinsel tercihleri ve özel yaşamları kendilerini ilgilendirir.

O “gay”miş, bu “lezbiyen”miş, şu “biseksüel”miş, bilmem kim eşini aldatmış! Bana ne der, geçerim. Ancak iş; Elif Şafak gibi korkaklığının faturasını topluma kesmesine, Hande Bermek gibi, aldatma bir yana “ensest”i normalleştirmesine gelince “One munite” derim.

Çünkü her insan, dilediği gibi yaşayabilir, ipliği pazara çıktığı zaman, yaşadığı aykırılığı topluma “normal”miş gibi lanse edemez.

ANTALYA MEZE FESTİVALİ

Hafta sonu 1. Uluslararası Meze Festivali için Antalya’daydım. Turizmin yanı sıra tarımdan da iyi para kazanan şehirde, şimdiye kadar gastronomi alanında ciddi bir organizasyon yoktu. Şehrin bu eksiğini görenler bu yıl ilk kez meze festivali düzenledi. 14 Ekim’deki festivale 24 işletmenin ustaları ve şefleri katıldı. Akra Otel’deki bir günlük festivalde ustalar ve şefler, en iddialı oldukları mezelerini hazırlayıp, tadıma sundu.

İstanbul, Antalya, Bodrum, Edirne, Hatay, Kıbrıs, Ayvalık - Cunda, İzmir, Bursa’dan restoran ve şeflerin yanı sıra yurtdışından konukları da vardı Meze Festivali’nin. Beyrut’tan bir, Atina’dan iki restoranın şefleri de Antalya’da sergiledi hünerlerini...

Biletix’ten 140 liraya satılan biletlerden 221’ini alıp festivale gelen Antalyalılar ile davetliler, 100 civarında Türk, Lübnan ve Yunan mezesini tattı.

GÜNÜN SÖZÜ

‘Bazen ilk görüşte bilirsin, o insan senin kaderindir.

Bazen bir ömür ararsın, bulunmaz.’

 

SİNA KOLOÜLU-MİLLİYET

YAYINLARSIN OLUR BİTER!

 ‘O Ses Türkiye’de, Gökhan Özoğuz’la jüri üyelerinden Yıldız Tilbe arasında ‘etnik tartışma’ yaşandığı iddia edildi. Konu, bir yarışmacının söylediği parçayla ilgili. Cengiz Semercioğlu, haberinde ayrıntıları yazdı. Tilbe köpürdü, Acun Ilıcalı açıklama yaptı.

Yapılacak tek bir şey var; o bölümü yayınlarsın, biz izleriz, ne nedir görürüz.

Kim, neyi nasıl demiş, okunan parça nasılmış, her şeyi seyrederiz. Televizyon,

gerçeğin şovu değil mi? Umarım yayınlarlar.

Seyircisiz maça para verilir mi?

Futbol, artık sahada oynanmıyor. Bu işin tribün kadar, ekran tarafı da var. Yayın hakları diye devasa bir gelir kapısı mevcut. Aboneler, tribün sayısından fazla. Platform, sadece maçtan para basıyor. Sen bu durumda, boş tribünlerin olduğu bir futbol maçını yayınlayamazsın. Ticaretleşen futbolda ceza, temaşanın üzerini örtemez. Ev ahalisi toplaştık, Konya-Galatasaray maçını izleyeceğiz. Konya’nın cezası bitmemiş, tribünler boş. Karşılaşma başlamadan keyifler düştü, havaya giremedik. Aldığımız nevaleyi bile çıkarmayı unutmuşuz. Maçın stüdyodaki yorumcularından Tümer Metin, “Tuzu, biberi olmayan bir yemek” dedi. Futbolcunun da bu durumdan olumsuz etkilendiğini eski bir futbolcu olarak söyledi ve ‘seyircisiz maç cezasına bir çözüm’ istedi. Konya-Galatasaray maçını satın alıp, izleme ücretini söyleyeyim, 50 TL.

O evin hali nedir?

‘Fazilet Hanım ve Kızları’nı izleyelim dedik. Ev ahalisi, “Egemenler yalısında bitmeyen bir deprem var. Her odası sallanıyor” dedi. Bir tane gülen yüz yok. Fazilet Hanım, Hazım Bey, Yasemin,Selin, Sinan, Gökhan ve Hazan... Ekip, birbirinin altını oymaca halinde. Yalının yemek odasından, odalarına yayılan bir kötülük mevcut.

Ev ahalisi bir de Hazım Bey’le Ece’nin evlilik işine taktı. “Kızı yaşında daha” diyerek bu duruma karşı çıktılar. Ortada bir de gayrimeşru çocuk var. dizi, reyting için elinden geleni yapıyor. ‘Türk aile yapısı’ hikayelerini falan bir kenara bırakalım, reytingimize bakalım icabında...

 

OYA DOĞAN-VATAN

MİPCOM’DA EN ÇOK MEHMET SES GETİRİR

Çok değil birkaç sene önce dünyaya sattığımız dizileri konuşurduk. Son zamanlarda ise Türkiye’de dizi tutturmak meselesine odaklanmış durumdayız. Zira; bir dizi Türkiye’de iyi reyting alıp devam etmezse dünyada var olma şansı yok. Bunu geçtiğimiz iki sene içinde tüm sektör öğrenmiş oldu. Gerçi sonuçları fazla ağır oldu ama herkes kendi halkının izlemeyeceği bir şeyi dünyaya izletemeyeceğini anladı. Dünyada Türk dizilerini yayınlayan kanallarda artık işlerini sağlama almaya başladılar. Önce dizinin devam ettiğini görmek, sonra satın almak istiyorlar. Çünkü bizim Türk dizilerinin çoğu yurt dışında hafta içi her gün, haber önünde yayınlanıyor. Yani bizim gündüz kuşağında yayınlanan günlük dizilerimiz gibi...

Gelelim bu senenin MIPCOM’una... Her yıl Fransa’nın Cannes şehrinde, ekim ayında düzenlenen dünya TV ve dijital içerik fuarı olan MIPCOM nedeniyle Cannes sokaklarını Türk dizilerinin afişleri kapladı bile... Fuar bugün başladı. Televizyon sektörünün dünyadaki tüm aktörleri orada... Herkes kendi ülkesinde reyting alabilecek bir işin peşinde! Türkiye için durum farklı değil.  Kore, Japonya, Hint, Amerikan dizileri derken bakalım bu yıl rotayı hangi ülkeye kıracağız? Peki, hangi Türk dizisi bu yıl MIPCOM’a damgasını vurur? Açıkçası henüz başlamayan Mehmet’in dünyada heyecan yaratacağını düşünüyorum. Çünkü bizden Binbir Gece gibi aşk, Fatmagül’ün Suçu Ne gibi sosyal bir yaraya parmak basan iş çıkmadığından beri dünya bizden dönem dizilerimizi satın alıyor. Muhteşem Yüzyıl, Diriliş Ertuğrul, Payitaht Abdülhamit’in dünyaya satışında hiçbir sorun yok. O nedenle Mehmet’in de daha şimdiden ses getiren bir proje olacağını ve ön sipariş alacağına eminim.

Siyah Beyaz Aşk bugün başlıyor

Pazartesi akşamları Söz çok ciddi bir başarıya imza atıyor. Üstelik karşısında benzer türde işler olmasına rağmen reytingini her hafta artırmaya devam ediyor. İsimsizler’i yerinden etti. Kayıt Dışı her hafta bir tık yükselse de Söz’e kafa tutamıyor. Kırgın Çiçekler kendi halinde, sessiz sedasız, tüm iddialı dizilere rağmen listede üst sıralarda kalmaya devam ediyor. Anlayacağınız, pazartesi Söz ve Kırgın Çiçekler arasındaki rekabetle geçiyor. Bu yarışa önümüzdeki haftalarda Show TV Çukur’la katılacak. Kanal D ise İsimsizler’in yerine yeni dizisi Siyah Beyaz Aşk’ı koydu ve dizi bu akşam görücüye çıkıyor. Başrollerini İbrahim Çelikkol ve Birce Akalay’ın paylaştığı dizi çok büyük ihtimal Kayıt Dışı’nın izleyici kitlesinden alacaktır. Zira; konsept olarak birbirilerinden farklı olsalar da, izleyici kitlesinin benzer olduğu bir türde merhaba diyor Siyah Beyaz Aşk. Birce Akalay ve İbrahim Çelikkol’un enerjileri tanıtımlarda çok iyi görünüyordu. Umarım dizide de aynı hissi yaşarız. Siyah Beyaz Aşk’ın yolu açık, ömrü uzun olsun. 

 

MEVLÜT TEZEL-SABAH

Suçluya kıyak geçen adalet

Geçtiğimiz yıl 5 Şubat'ta Burdur'da berber Nadir Bedir (26), bir arkadaşıyla birlikte bir mekana gitti. İşletme sahibi, ikiliye servis açmadı. Servis açılmamasına tepki gösteren Bedir, iddiaya göre; küfür etti ve mekan sahibi ile beş çalışanı Bedir'i dışarıda döverek öldürdü. Mart ayında sona eren yargılamada altı sanık hakkında önce ömür boyu hapis cezası verildi. Mahkeme heyeti sanıklardan H.S.'yi takdir indirimi hakkını kullanarak 25 yıl, Ş.S., R.S., B.A., E.O. ve A.A.'yı ise önce haksız tahrik indirimi uygulayarak 18 yıl, mahkemedeki iyi hallerini göz önünde bulundurarak 15'er yıl hapse mahkum etti.

TAHRİK İNDİRİMİ

Sanıklar karara itiraz etti. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1'inci Ceza Dairesi, Burdur Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını bozdu. Cezayı 12 yıla indiren ceza dairesi, sanıkların olayı maktulden gelen haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle işlediği gerekçesiyle cezayı sekiz yıla düşürdü. Sanıkların yargılamadaki olumlu davranışları, cezanın failinin geleceği üzerindeki olası etkileri de dikkate alınarak sanıklar altı yıl sekizer ay hapisle cezalandırıldı. Mahkeme, cezaevinde yattıkları süreyi göz önüne alarak altı sanığın tahliyesine karar verdi. Olay gününden bu yana tutuklu olan sanıklar tahliye edildi.

Altı kişi bir olup bir genci döverek öldür ve bir yıl hapis yatıp çık! Davayla ilgili Ekşisözlük'te paylaşılan bu karikatür her şeyi özetliyor aslında. Genelde her davada nedense haksız tahrik indirimi uygulanıyor, duruşmada ses çıkarmadan oturmaya iyi hal indirimi veriliyor.

Bu ülkede niye hırsızların 20-30 vukuatı var, neden tecavüzcüler cezaevinden çıktıktan sonra tecavüze devam ediyor, neden katiller ömürlerinin sonuna kadar adam öldürmeye devam ediyorlar?

HAKİMİ SUÇLAMAYIN

Durun, hemen hakim ve savcıları suçlamayın, onlar yasalarda ne yazıyorsa onu uyguluyorlar! Önce katile müebbet hapis cezası verip sonra o cezayı indire indire en sonunda tahliye eden bir adalet sistemimiz var. Bu altı katilin avukatları, ceza indirimi için biraz daha uğraşsalardı belki de alacaklı çıkacaklardı! Çocuğunu kaybeden aile de şanslı belki onlar da katillere tazminat ödemek zorunda kalacaklardı.

Ne yazık ki, suçlunun en az cezayı alması için çalışan bir hukuk sistemine sahibiz. Dünyada suçluya bu kadar çok indirim veren başka hukuk sistemi var mı? Böyle çılgınca indirimi en ucuz marketlerde bile bulamazsınız.

11 yabancıyla sahaya çıkmak

Sarı-kırmızılılar, Konya'da maç öncesi 'Cim bom bom buraya' diye takımı tribüne çağırdı. Ancak sahada yerli futbolcu olmayınca tezahüratları anlamayan Galatasaray takımı, selamlamaya gitmedi. Dünün en komik spor haberi buydu bence.

Bundan sonra takımını motive etmek isteyen taraftar, boşuna Türkçe tezahürat yapmasın. Bunlar iyi günlerimiz, yakında yabancı dilde tezahürat yapmaları için de taraftar transfer edilir.

TAKIMLAR BATIYOR

Sahada 17-18 yabancı futbolcu ağzını açmadan dururken İstiklal Marşı'nın çalınması da komedi, bari kameralar futbolcuları çekmese. Bence bundan sonra maçlarda İstiklal Marşı'nın çalınmasına da gerek yok!

Yerli futbolcu yetiştirip satıp futbol endüstrisinin çarklarını döndürecek Anadolu takımları bile 9-10 yabancıyla sahaya çıkıyor. Bu yabancı hayranlığı olduğu sürece bütün takımlar batar, vatandaş izlerken gurur duyacağı milli takımı bir daha göremez.

Asıl trajikomik olan ise rekabeti artırıyor, yerli futbolcuların kalitesi artacak diye bu sistemi savunanların olması. Troller gibi gecegündüz 14 yabancıyı savunan tweet'ler atıyorlar. Bu sistem, kulüplerin içini boşaltan yöneticilere ve menajer mafyasına yarıyor.

Ben açıkçası ekranda 11 yabancı futbolcu göreceksem; kanal değiştirir, yabancı futbolcuların en kalitelisini La Liga ve Premier Lig maçlarını izlerim, zaten öyle de yapıyorum!

Beton mikserleriyle yaşamak

Önceki gün Beşiktaş'ta, Başbakanlık Çalışma Ofisi'nin önünde, yolun karşısına geçmeye çalışan 60 yaşlarında bir kadını beton mikseri ezip geçti, zavallı kadın öldü. Kaza literatürümüze beton mikserleri de girdi. Beton mikserlerinin bu kadar çok ölüme yol açtığı başka bir ülke var mı?

Hepimiz hafriyat kamyonu, beton mikseri süren şoförlere öfkeliyiz ama bir de onları dinlesek...

Beşiktaş'taki kazayla ilgili haberin okuyucu yorumlarında bir hafriyat kamyonu şoförü aynen şunları yazmış:

"Ben de hafriyat kamyonu şoförüyüm. Ne adam gibi çalışma şartlarımız, ne de çalışma saatlerimiz var. Şantiye şefi bazen bizi yemeğe bile çıkarmıyor, çayımızı bile direksiyon başında içiyoruz. En ufak itirazda işimizden oluyoruz. Mikserciler ise sefer başı prim alıyorlar, ondan şehir içinde bu kadar hızlı gidiyorlar."

Asıl sebep inşaat sektörü ve açgözlü müteahhitler.